Miyazaki Hayao ve Eserleri
Yazar: Alpin
http://www.anime.gen.tr/yazi.php?id=27
Bu yazı, 27 Nisan 2002’de Ankara’da 3. Japon Animasyon Günleri çerçevesinde Alpin tarafından yapılan "Miyazaki Hayao" sunuşunun metnidir.
Anime manga dünyasının yaşayan efsanesi Miyazaki’yi tüm yönleri ile incelemenin ne kadar zor olduğu ortada. Ancak tüm dünyayı etkileyen bunca filme imza atmış olan bu derece yetenekli bir sanatçının hayatını, beğendiği ya da karşı çıktığı çalışmaları, eserlerinde sık rastlanan temaları bilmeden filmlerini izlemenin bir eksiklik olduğunu düşünüyoruz. İşte size bu üstün yetenekli sanatçıyı daha iyi anlamak ve yorumlamak için bir rehber.
Hayatı Ve Eserleri
1941 yılında Tokyo’da doğmuş olan Miyazaki, ailesinin 4 erkek çocuğunun ikincisidir. Babası savaş uçakları için parça üreten bir şirketin yöneticisiydi. Şirketin sahibi ise Miyazaki’nin amcasıydı. Zeki ve aydın bir kadın olan annesi ise spinal tuberculosis adlı bir hastalık nedeniyle 1947-1955 yılları arasında (yani tam 9 yıl) hasta yatmıştı.
Miyazaki 1958 yılında, ilk renkli anime filmi olan Hakuja Den’i izler ve bu filmin etkisi altında kalarak animasyon ile ilgilenmeye başlar. Ayrıca, çizgi roman çizeri olmak ister, ama o güne kadar sadece uçak ve savaş gemileri çizdiğini ancak hiç insan figürü çizemediğini fark eder.
1962 yılında Gakushuin Üniversitesi adlı özel bir kolejde uluslararası ilişkiler ve ekonomi okumaya başladı. Japon imparatorluk ailesiyle yakın bağları olan bu üniversitede okurken Marksist düşünceden etkilenir. Bu arada okuldaki çocuk edebiyatı çalışma grubuna katılır.
Ertesi yıl okuldan mezun olduktan sonra,Toei Animasyon Şirketi’nde animatör olarak çalışmaya başlar. Şirkette en alt seviyede çalıştığı halde, üstün yeteneğiyle kısa sürede üstlerinin ilgisini çeker. 1964 yılında çekilen Okami Shonen Ken (Wolf Boy Ken) adlı TV serisinin yönetmenliğini yaparken ilk defa Miyazaki ile çalışma fırsatı bulmuş olanTAKAHATA Isao ile beraber şirket sendikasında çalışmaya başlar. Bu birliktelik, günümüze kadar süren çok önemli bir beraberliğin başlangıcı olmuştur. 1964 yılında Toei şirketinin sendikasında genel sekreter olan Miyazaki, yine kendisi gibi bir animatör olan ve ileride evleneceği OTA Akemi ile çıkmaya başladı.
1965 yılında Takahata ve animasyon yönetmeni OTSUKA Yasuo ile Taiyo no Oji Horus no Daiboken (The Little Norse Prince Valiant) adlı anime filmi üzerinde çalışmaya başladı. O sıralarda sinema sektörünün gerilemesine neden olan TV serileri ile başa çıkabilmek için, Takahata ve Otsuka projenin planlama çalışmalarına tüm takımın katılmasını önermişlerdi. Bu Miyazaki için yeteneğini göstermek için mükemmel bir şanstı. Elde ettiği bu imkanı çok iyi kullananMiyazaki, filmin yapımında kilit rol oynadı. 1968 yılında gösterime çıkan ve kısa konu olarak bir büyücüye karşı ailelerini korumaya çalışan köylülerin çabalarını anlatan bu film, aldığı olumlu eleştiriler ve kazandığı ün ile Miyazaki’nin kariyeri için önemli basamak oluşturdu. Ama gerçekte 8 ayda tamamlanması planlanan ancak 3 yıllık yoğun bir çalışmanın sonunda tamamlanan film çok iyi eleştiriler alıp, bir çok organizasyon tarafından tavsiye edilmiş olsa da yapımcı şirket Toei bu filmi sadece ve sadece 10 gün boyunca sinemalarda sergiledikten sonra, gösterimden kaldırdı. Film, animasyon devi Toei’nin tarihinde en az hasılat getiren film olarak tarihe geçti ve bir daha da Takahata’nın Toei’de film yönetmesine izin verilmedi.
1969 yılında, Charles Perrault’un Çizmeli Kedi adlı kitabından yola çıkılarak hazırlananNagagutsu wo Haita Neko (Puss in Boots) adlı anime filminde Miyazaki animatör olarak görev aldı ve filmin yapımında kilit rol oynadı. Film Moskova Film Festivali’nde ödül kazandı.
1971 yılında, Miyazaki ve Takahata Toei’yi terk ederek yeni bir animasyon şirketi olan A-pro’ya katıldılar. Burada, Astrid Lindgren’nin Pippi Longstockings adlı hikayesinden bir anime yapmak isteyen ikili, Tokyo Movie şirketinin başkanı ile beraber İsveç’e giderek kitabın lisans haklarını satın almak istedi ancak başarılı olamadılar. Bunun üzerine, Miyazaki ve Takahata beraber 1972 yılında Panda Kopanda (The Adventures of Panda and Friends) adlı filmi yaptılar.
1973 yılında Miyazaki ve Takahata A-pro’yu terk ederek Zuiyo Pictures şirketine katıldılar. Burada, ülkemizde de gösterilmiş olan Alps no Shojo Haiji(Heidi) adlı TV anime serisini yaptılar. 19 yüzyılda Alp dağlarında yaşayan bir kızın hikayesini anlatan hikaye, çok büyük bir başarı kazandı. Bu aslında Sekai Meisaku Gekijou (World Masterpiece Theater) adlı bir projenin başlangıcıydı. Bu proje çerçevesinde dünya çocuk edebiyatından çok sayıda klasik eserin TV animasyon serileri hazırlanmıştı. Miyazaki bu serilerden beşinde sahne dizaynı, sahne organizasyonu gibi değişik görevler aldı. Yapımlarının üzerinden 25 ila 30 yıl geçmesine rağmen hala dünyanın değişik ülkelerinde gösterilmekte ve ilgi görmekte olan bu seriler, Japon animasyonlarının yüzakı olarak görülmektedir. (World Masterpiece Theater projesi aslen 1997 yılına kadar sürdü ve bu sürede 24 seri hazırlandı. Miyazaki bu 24 seri arasından beş serinin yapımında görev almıştı.) Proje kapsamında yapılmış olan bu serilerden, ülkemizde en son ShowTV’de Akage no An (Anne of Green Gables) adlı seri gösterilmişti. CNBC-e’de ise halen her pazartesi akşamı nostalji kuşağında Heidi izleyicileri ile buluşuyor.
Miyazaki’nin bu projede görev aldığı seriler, sırasıyla şunlardır:
1) Alps no Shoujo Haiji (Heidi, Girl of the Alps) (1974)
2) Furandaazu no Inu (A Dog of Flanders) (1975)
3) Haha wo Tazunete Sanzenri (3000 Miles in Search of Mother) (1976)
4) Araiguma Rasukaru (Rascal the Raccoon) (1977)
5) Akage no An (Anne of Green Gables) (1979)
1978 yılında ise Miyazaki, World Masterpiece Theater projesinden ayrı olarak senaryosunu kendisinin yazıp yönettiği Mirai Shounen Konan (Future Boy Conan) adlı TV serisini yaptı. Seride, gelecekte büyük bir felaketin ardından yok olmaya başlayan dünyada, şans eseri çok az sayıda kişinin kaçabildiği yaşanabilir bir adadaki Conan adlı bir oğlanın hayatı anlatılmaktadır.
1979 yılında Lupin III adlı bir anime serisi içinLupin III Cagliostro no Shiro (The Castle of Cagliostro) adlı filmi yaptı. Bir hırsızın maceralarını anlatan ve ilk yönetmenlik yaptığı film çok büyük bir gişe başarısı yakaladı.
1981 yılında, Meitantei Houmuzu (Sherlock Hound) adlı bir TV serisin senaryosunu yazıp yönetmenliğini yapmaya başladı. Ama Sherlock Holmes’ün yazarı Sir Arthur Conan Doyle’nin varisleriyle yaşadığı telif hakkı sorunları nedeniyle 6 bölüm yapıldıktan sonra serinin yapımına 3 sene ara verildi. Telif sorunları çözüldükten sonra ise seriyi tamamlama görevi Miyazaki ve ekibi yerine başka bir ekibe verildi. Bu hazırladığı son TV serisi oldu.
Miyazaki’yi uluslararası üne kavuşturan film ise 1984 yapımıKaze no Tani no Nausicaa(Nausicaa of The Valley of The Wind)’dır. Miyazaki’nin aynı isimli mangasından uyarlanan ve çok sayıda ödül alan filmde, gelecekte dev böceklerle dolu zehirli ormanların her yeri kapladığı dünyada, aç gözlü insanların doğayı ve kendi halkını yok etmesini önlemeye çalışan bir prensesin hikayesi anlatılmaktadır. Miyazaki bu eserini hazırlarken Darwinizm'den etkilenmiş olduğunu, dinazorların neden yokolduğunu düşündüğünü ve endüstrileşmenin insanoğlunun sonunu getireceğine inandığını belirtmekte.
Nausicaa’nın ardından Takahata ile birlikte 1985 yılında Studio Ghibli adını verdikleri kendi animasyon stüdyolarını kurdular. 1986 yılında ise Miyazaki,Studio Ghibli’nin ilk filmi olan Tenku no Shiro Laputa (Laputa: Castle In The Sky) filmine imza attı. Filmde gökyüzünde uçtuğuna ve içi hazinelerle dolu olduğuna inanılan Laputa adlı kayıp bir adaya ulaşabilmek için yapılan savaş anlatılmaktadır.
1988 yılında, hikayesini kendisinin yazdığı Tonari no Totoro (My Neighbor Totoro) adlı filmi yönetti. Bu filmde iki kız kardeşin büyülü orman yaratıklarıyla olan maceraları anlatılmaktadır. Filmde, kızların annelerinin hastanede hasta yatması ile kendi annesinin hastalığına göndermeler yapmıştı; filmdeki kızların annesi gibi, Miyazaki’nin annesi de Miyazaki’nin gençliğinde uzun süre hastanede yatmıştı. Totoro, Nausicaa kadar gişe başarısı yakalayamamış olsa da animasyon klasikleri arasındaki yerini almıştır. Japon ulusal yayın kuruluşu NHK’nın yapmış olduğu bir ankette Totoro, tüm zamanların en çok sevilen Japon filmleri kategorisinde KUROSAWA Akira’nın The Seven Samurai filminin ardından ikinci olmuştur.
1989 yapımı Majo no Takkyubin (Kiki’s Delivery Service) adlı filmi çok büyük bir gişe başarısı yakaladı. Filmde 13 yaşındaki Kiki adlı küçük bir cadı adayının aldığı eğitim nedeniyle bir sene boyunca kendi başına yaşarken, başından geçen maceralar anlatılmaktadır. Özellikle, yaşattığı 1930’ların atmosferi ve etkileyici uçuş sahneleri ile ünlenen Kiki, 1989 yılının en çok gişe hasılatı getiren Japon filmi olmuştur.
Miyazaki üç yıllık bir aradan sonra Porco Rossofilmiyle geri döndü. Miyazaki tarafından yazılıp yönetilmiş olan filmin konusu, 1920 yılında, yani Birinci Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre sonra Adriyatik’te geçmektedir. Filmde, bilinmeyen bir nedenle domuza dönüşmüş olan Marco adlı bir usta bir pilotun hava korsanları ile olan mücadelesi anlatılmaktadır. Uçmayı çok sevenMiyazaki, uçaklar ve uçuş teknikleri konusundaki bilgisini filme çok iyi yansıtarak insanlara uçarken yaşanan heyecanı hissettirmeyi başarmıştır. Bu film de büyük bir başarı yakalayarak yılın en çok gişe hasılatı getiren Japon filmi olmuş ve ayrıca o güne kadar yapılan diğer tüm Japon animasyonlarını geçerek, en çok hasılat yapan Japon animasyon filmi unvanını almıştır.
Miyazaki, 1995 yılında Studio Ghibli’nin Mimi wo Sumaseba (Whisper of The Heart) adlı filminin senaryosunu yazdı. Filmde, yazar olmak isteyen 14 yaşındaki bir kız ile İtalya’ya gidip violin yapımcısı olmak isteyen 15 yaşındaki bir erkek arasındaki aşk anlatılmaktadır.
1997 yılında çıkan Mononoke Hime(Princess Mononoke) ise çok büyük bir başarı kazanarak 150 milyon dolarlık gişe hasılatıyla, ondan önceki lider olan E.T’yi geçerek Japonya’da o yıla dek gösterime girmiş tüm yerli ve yabancı filmler arasında birinci sıraya yerleşmiştir. Kurtlar tarafından yetiştirilmiş genç bir kızın doğayı insanlardan korumak için verdiği mücadelenin anlatıldığı film, kompleks konusu ve kullanılan animasyon teknikleri ile büyük ün kazanmıştır ve o sıralarda Japon animasyonlarının Japonya dışındaki giderek artan popüleritesine büyük katkıları olmuştur. Film, Japonya’nın Oscar’ı sayılan Japon Akademi ödülü gibi çok sayıda ödül almış ve En İyi Yabancı Film Oscarı dalında Japonya’yı temsil etmiştir.
Temmuz 2001’de Sen to Chihiro no Kamikakushi (Spirited Away) ile Miyazakikariyerinin en üst noktasına ulaşmıştır. Mononoke, E.T’yi geçerek tüm box-office sıralamalarında bir numaraya yerleşmiş ama bu liderliği, aynı yıl çıkan Titanic filmine kaptırmıştı. Miyazaki bu son filminde Titanic’i de geçerek liderliği tekrar geri aldı. Ayrıca film Berlin Film Festivali’nde büyük ödülün ilk defa bir animasyon filmine verilmesi ile çok büyük bir ün kazandı. Ardından Amerikan Sinema Akademisi tarafından verilen En İyi Animasyon Oscarı ödülünü aldı. Filmde Chihiro adlı 10 yaşında şımarık bir kızın fantastik bir dünyaya yaptığı yolculuk anlatılmaktadır. |
Miyazaki’yi Etkilemiş Olan Kişiler Ve Yapıtlar
TEZUKA Osamu: Miyazaki ilk başta bir manga-ka, yani çizgi roman sanatçısı olmak istemiştir ve uzun süreTezuka’nın mangalarına hayran kalmıştı. Günümüz modern manga’nın kurucusu olan ve “Manga Tanrısı” olarak adlandırılan ve Tezuka’ya hayran olması oldukça normal bir şeydi. Ama Miyazaki bir gün gördü ki çizdiği tüm mangalar Tezuka’nın mangalarının birer kopyasından öte bir şey değil. Tezuka’nın fazla etkisinde kaldığını ve bu nedenle yaratıcılığını kaybettiğini gören Miyazaki, bir gün buna son verip Tezuka’nın kopyası olmaktan kurtulmak için, o güne kadar çizdiği tüm mangaları toplayıp yaktı ve o andan itibaren Tezuka’yi ağır bir dille eleştirmeye başladı. Miyazaki, aynı zamanda bir animatör olan Tezuka’nın eserlerinin çok kötü olduğunu ve Japon animasyon endüstrisini aptallaştırıp yıktığını ileri sürmektedir. Animasyonun “yaşayan efsanesi” Miyazaki’nin, “Manga Tanrısı” olan adlandırılan Tezuka’ya bu denli nefret duyması çok ilginç bir olaydır.
Disney: Miyazaki, Tezuka’yı sevmediği gibi Disney’in filmlerini de sevmemekte, çünkü Disney filmlerinde hikaye anlatımında sorunlar olduğunu düşünmekte. Ama Disney’in Silly Symphonies gibi ilk eserlerini beğendiğini ve bunlardan etkilendiğini belirtmekte.
Miyazaki, animatör olmaya karar verdiğinde hiç kimsenin tarzını kopyalamamaya ve hep orjinal çalışmalar yapmaya karar verdiğini belirtmekte. Disney tarzı çalışmalar yapan sanatçıların, karakterlerini tombul ve yuvarlak hatlı olmaya zorladıklarını, parlak temel renkler kullandıklarını ama kendisinin çizgiler üzerinde çok çalıştığını, kullandığı renklerin daha zarif olduğunu, bu yüzden karakterleri üç boyutlu görünmese bile daha canlı göründüğünü söylemiştir.
Miyazaki, bazen "Japonya'nın Walt Disney'i" olarak da adlandırılmakta ama Miyazaki bu adlandırmadan hoşlanmamakta.
Hakuja Den (Legend of the White Snake): Şimdi Miyazaki’nin severek etkilendiği eser veya kişi yok mu diye sorabilirsiniz. Severek etkilendiği eserlerden birisi Hakuja Den. Miyazaki’nin 1958 yılında, ilk renkli anime filmi olan Hakuja Den’i izledikten sonra ve bu filmin etkisi altında kalarak animasyon ile ilgilenmeye başladığını belirtmiştik. Miyazaki, bu filmi izlediği gece sabaha kadar ağladığını ve filmin kadın kahramanına aşık olduğunu itiraf ediyor.
Fleischer Brothers: Betty Boop gibi ünlü animasyon serilerinin yaratıcısı olan Fleischer Kardeşler’den etkilenmiştir. Miyazaki’nin Farewell Beloved Lupin ve Porco Rosso filmleriyle Fleischer Kardeşler’e bir saygı gösterisinde bulunduğu söylenmektedir.
Frédéric Back: Miyazaki, Amerika’ya yaptığı seyahatte Kanadalı bu çok ünlü animatörün Crack adlı animasyonunu görmüştü. Bu animasyondan o kadar çok etkilenmişti ki kendisinin o sıralarda animasyonlarla karsılaştırınca, kendi yapıtlarının o zamanlar onu büyük bir düş kırıklığına uğrattığını belirtmiştir.
Eserlerinin Karakteristik Özellikleri
• Politik görüşlerinin etkisi:
Miyazaki’nin politik görüşleri, zaman zaman eserlerine de yansımıştır. Kendisi ve de ilk donem eserleri Marksizm’den etkilenmiştir.
Takahata |
İkinci Dünya Savaşı sırasında Japonya’da bu yöndeki tüm siyasi hareketler yasaklanmıştı. Savaş sonrasında ise sendikaların kurulmasına izin verildi. Bu sendikalarının çoğunun yöneticileri, komünizme inanan kişilerdi. Miyazaki’ninToei’de çalışırken sendika genel sekreteri olduğunu yazının başında belirtmiştik. Bunların çoğu, gerçekten demokratik Japonya fikrine inanmış olan genç insanlardı. Miyazaki ve Takahata da bunlardan ikisiydi.
Miyazaki de bu görüşlerini The Adventures of Hols, Prince of the Sun (Little Norse Prince Valiant) adlı anime filminde ve Conan adlı anime serisinde göstermektedir. Özellikle Little Norse Prince Valiant’ta işlenen “birlik olmanın önemi” teması, zamanın işçi ve öğrenci hareketlerinde etkili olmuştur.
Miyazaki ve Takahata bu görüşlerini, Studio Ghibli’de yaşama geçirmişlerdir.Ghost In The Shell gibi çok ünlü anime filmlerinin yönetmenliğini yapmış olan veMiyazaki’nin çok yakın bir arkadaşı olan OSHİİ Mamoru bir röportajında, Studio Ghibli’de çalışmasının zor olduğunu, çünkü Ghibli’nin çok katı bir ideolojiyle yönetildiğini, Ghibli’nin Rusya’daki Kremlin Sarayına, Miyazaki’nin genel sekretere, Takahata’nın parti başkanına, yapımcıları Suzuki’nin ise KGB başkanına benzediğini söylemiştir.
Ama Miyazaki’nin bu görüşleri 1980’lerin sonundan itibaren köklü bir değişime uğramaya başlamıştır ve zamanla Marksizm’e olan tüm inancını kaybetmiştir. Bunun temel sebebi olarak, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden çok, kendisinin 1982-1994 yılları arasında yani tam 12 yılda mangasını yazıp 1982 yılında filmini yönettiği Nausicaa of Valley of Wind adlı eserinin baş kahramanını üst sınıftan bir prenses olarak seçmesi sonucu yaşadığı büyük ikilemler olarak açıklamakta.
Miyazaki planlamasını yapmış olduğu 1984 yapımı Pom Poko adlı anime filminde ise savaş sonrasında Japonya’daki liberal hareketlerin nasıl başarısız olduğunu anlattığını belirtmiştir.
• Uçma sahneleri:
Miyazaki’nin en büyük ilgi alanlarından birisi eski uçaklar. Babasının İkinci Dünya Savaşında Zero Fighter denilen savaş uçakları için kanat parçası üreten bir şirketin yöneticisi olduğunu sunumun basında belirtmiştik. Uçma tutkusunu ve bu konudaki bilgi ve deneyimini, Laputa, Kiki, Porco Rosso gibi anime filmleri, On Your Mark adlı müzik videosu, Miyazaki Hayao no Zassou nouto (Hayao Miyazaki's Daydream Data Notes) adlı mangası gibi çok sayıda eserinde başarıyla ve çok etkileyici bir şekilde yansıttığını rahatlıkla görmek mümkün.
• İyimserlik ve Kötümserlik:
Miyazaki’nin filmlerinde genellikle iyimserlik göze çarpar. Çocuklar ve gençler için yapmış olduğu filmlerinde, onların dünyaya olumlu bir şekilde, umutla bakmalarını ister.
Genellikle insan doğasının karanlık yönlerini işlemektedir. Manga’larında ise insanoğlunun tüm kötü yanlarını “şiddet,nefret, öfke, savaş vs.” sergiler ama manga’larında bile insanlara duyulan inanç ve yaşama isteği vurgulanarak bir nevi iyimser bir hava yaratmakta.
• Kadın Kahramanlar:
Filmlerinin önemli bir kısmında kahramanın kadın olduğunu görüyoruz... Mesela Laputa, Kiki, Mononoke, Totoro,Nausicaa, Sprited Away vs... Miyazaki, erkeklerin zor bir durum karşısında bir nevi hayvansal içgüdüleri ile saldırıya geçtiğini, ama kadınların duygusal yapıları nedeniyle durumu anlayarak kabullendiğini ve bunun duygusal bir etki bıraktığını; ayrıca bir erkek olarak kadınların hareketlerinden ve davranışlarından etkilendiğini ve bu etkiyi yansıtmak için kadın karakterler seçtiğini belirtmekte.
• Domuzlar:
Miyazaki’nin domuzlara olan sevgisi bilinmekte. Kendisini çoğu zaman bir domuz olarak çizerek bunu yansıtmakta. Ayrıca, OSHİİ Mamoru dahil olmak üzere çoğu kişi Porco Rosso filmindeki domuza dönüşmüş karakterle aslındaMiyazaki’nin kendisini yansıttığına inanmakta. Ayrıca Miyazaki Hayao no Zassou nouto adlı mangasında çoğu karakter domuz olarak resmedilmekte.
Kaynaklar
1) The Hayao MIYAZAKI Web, http://www.nausicaa.net
Bazı yazılar